Astroloji en yalın ifadeyle göksel simgelerle dünyevi olaylar arasındaki bağlantıyı inceleyen bir (b)ilimdir.
“Bilim midir ilim midir?” tartışması kanaatimce hayli gereksiz bir zaman kaybıdır; zira her ikisi de aynı anlama gelen iki kelimenin özellikle bilim ve din eksenli karşıtlıklara eksen oluşturmak gayesiyle sanki farklı içerikleri varmış gibi sunulması yersizdir. Daha seküler bir kavram olarak sunulmak istendiğinde bilim, daha dini kaynaklara atıf yapılmak istendiğinde ilim kelimesini kullanma gayretinden öte hiçbir farkları yoktur.
Astrolojinin bilim sınıfında anılmasına şiddetle (!) karşı çıkan bilimsellerin aksine astroloji bilim tanımını karşılar. Nasıl mı? Gelin biraz kavramların satır aralarında dolaşalım…
Oxford Sözlüğünden alıntılayacak olursak bilim/ilim “nedensellik, merak ve amaç besleyen, olguları ve iddiaları deney, gözlem ve düşünce aracılığıyla sistematik bir şekilde inceleyen entelektüel ve uygulamalı disiplinler bütünüdür.”
Bilim bu bağlamda kendi içinde biçimsel (formal), doğa ve sosyal bilimler olmak üzere üç ana sınıfa ayrılabilir. Örneğin matematik, mantık ya da geometri biçimsel (formal) bilimler sınıfında yer alır. Biçimsel bilimler doğada var olmayan ya da duyularla algılanamayan soyut kavramları, deney yoluyla değil ancak akıl yürüterek ve tümden gelim yöntemini kullanarak açıklamaya çalışan bir akademik disiplinler bütünüdür. Aralarında tarih, coğrafya, sosyoloji, sanat, psikoloji, siyaset, arkeoloji, antropoloji ve ilahiyatın da bulunduğu sosyal bilimler ise insanın temas halinde olduğu şeylerle olan ilişkisine odaklanan akademik disiplinler bütünüdür. Doğa bilimleri, deneylerden elde edilen kanıtlara dayalı doğa olaylarını tanımlamaya ve tahmin etmeye odaklanan disiplinleri kapsar. Fizik, biyoloji, kimya, yer bilimleri ve astronomi bu kapsamdaki çalışma alanlarıdır.
Uzun yıllar katıldığım akademik kongrelerde bir sosyal bilimci olarak felsefenin, sosyolojinin, psikolojinin ve siyaset biliminin ve kimi zaman tarihin bile bir bilim olup olmadığı tartışmasına maruz kaldıktan sonra gözlemledim ki, doğa bilimlerinin egemenliğinde bir bilim salt kendi doğrusunu mutlak görenlerden çok farklı bir yere savrulmuyor. Hal böyle olunca en baştaki bilim tanımına dönerek söyleyebiliriz ki:
Astroloji, hem biçimsel bilimlerden (matematik ve mantık) hem doğa bilimlerinden (yer bilimleri ve astronomi) hem de neredeyse tüm sosyal bilimlerden ilhamla bilim tanımını icra etmektedir. Bilim tanımında yer alan unsurlardan hareketle astrolojinin amacı, bireyin varoluşsal gizil gücünü keşfederek kendi gemisinin kaptanı olma gücünü eline alabilmesidir. Bunu gökyüzündeki simgelerin nedenselliğini merak ederek ve bin yıllara dayanan gözlemleri bir veri sistematiğine oturtarak aktarır. Astroloji insana dair en güçlü bilgi taşıyıcısı disiplinlerden biridir.
Ve evet, burası çok açık ki, astroloji burçculuk (!) değildir. Türkiye’de, diğer alanlarda olduğu gibi, entelektüel bir alanın serpilip büyüyebilmesi için önce yozlaşma evresinden geçmesi gerekiyor. Bilgiyi alma, işleme ve verimli bir çıktıya dönüştürme sürecimiz istisnasız diğer tüm konu başlıklarında olduğu gibi astrolojide de böyle olmuş. Ana akım medyanın haftalık burç yorumları yazdığı gazete köşeleriyle başlayan bu macera, astroloji karşıtlarının ekmeğine yağ süren sahtekar burçcular, medyumlar ve büyücülerle uzun yıllar devam etmiş.
Bugün herşeyin sonuna ‘koç’ ünvanını eklemek ne kadar havalı ve korunaklıysa (29 Haziran 2023 tarihli 28692 sayılı Resmi Gazete ilanı ve 22 Temmuz 2015 tarihli Mesleki Yeterlilik kriterleri gereği koçluk resmi bir meslektir. Ancak doğum koçu ya da bitki koçu gibi sosyal medyada bu ünvanı kullanan herkes koç değildi), medyum ya da rüya yorumcusunun da yasal olarak potaya girmemek için kullandığı unvan ‘astrolog’ olmuştur. Zira 13 Aralık 1925’te yürürlüğe giren 677 sayılı Tekke ve Zaviye Kanununa göre kehanette bulunmak ve bununla ilgili her türlü ayin tertip etmek suçtur. Haliyle cinlerden haber alan, üst benliğinle bağlantı kurdum sana söyleyecekleri var diyerek medyumluk yapanların yasalardan kaçmak için giyecekleri tek gömlek burçculuk (!) olmuştur. Bu ülkede falcılık yaparken yakalanan insanların mahkemede astrolog olduğunu söyleyerek beraat ettiğini düşünecek olursak, astrolojinin ne denli mühim (!) bir koruma kalkanı sunduğunu tahmin edebilirsiniz.
Kanaatimce, günümüz Türkiye’sinde astrolojinin durumu geçmişe nazaran bazı konularda daha iyiyken bazı konularda çok daha berbat. Öncelikle geçmişe nazaran daha iyi durumda olmasının yegane sebebi artık işin ilmini yapan, akademik düzeyde araştırmalar sunan ve öğrenciler yetiştiren okullar ve duayen hocalar var. Hadise dergilerin son sayfasına “Boğa burcunu Aralık ayında aşk bekliyor” yaklaşımından öteye bir yere taşındı. Ancak tehlike şu ki artık herkes astrolog! Bilgiye ulaşmanın bu kadar denetimsiz olduğu bu çağda doğru ile gerçek arasındaki farkı ayırt etmek çok çok daha zor.
Farklı bakış açıları, yani herkesin kendisine göre bir doğrusunun olması, bir gerçeğin olmadığı anlamına gelmez. Bir kişi kendi bakış açısıyla, doğrusuyla bütünü kavrayamaz; ancak diğerlerinin bakış açılarını da deneyimleyerek doğruya veya yanlışa dair bir bütünlük geliştirir. Bütünlük ise gerçektir; önemli olan sizin bütünlüğe ulaşana kadar geçtiğiniz yollarda edindiğiniz bilgiyi ve deneyimi nasıl kullandığınızdır.
İşini ehil icra eden bir astrolog danışanının haritasındaki Mars’ın açısına bakarak ‘iyi’ yada ‘kötü’ demez. Ortada bir çivi (Mars) varsa, öncelikle bu gerçekliği gözler önüne serer. Sonrasında “hangi maddeden yapılmış bir çivi? nerelerde nasıl işler için kullanılabilir?” sorularına verilecek yanıtlar ise astroloğun bu gerçekliğe dair sunacağı gelecek yaklaşımı ve rehberlik olacaktır.
Sözün özü, gerçekler değişmez, ancak doğrular değişir. Bir olgunun mutlak iyiliği ya da mutlak kötülüğü yoktur. Tıpkı Gestalt bakış açısından olduğu gibi, kişiye, çevreye ve zamana göre farklılık gösteren olgular toplamıdır gerçeklik. Bu bağlamda doğum anınızda Güneş’in bulunduğu burcu alıp “Teraziler bu ay kariyer hayatında çok şanslı” diyen burçcular, ardında kadim öğretilerin veri sistematiğini bilmedikleri için fallarına ortak edecekleri pop-kültürü aramaktadırlar. Zira astrolojik bir doğum haritasını incelemek ve buradaki simgeleri okuyarak danışana bir izdüşüm sunabilmek için burcunuzdan çok daha fazlasına ihtiyaç vardır. Astrolojideki en güçlü amaç kişinin kendini keşfedebilmesi adına farklı doğruları bir araya getirerek kişinin hakikatini bulmasına mihmandarlık yapabilmektir. Gerçek bir astrolojik danışmanlıkta danışan edilgen bir şekilde astroloğun sunduklarını dinleyerek beklemez; astrolog danışana söz konusu hakikati bulma yolculuğunda seçeneklerini hatırlatarak onu hayatının yaratıcısı olarak etkin eylemlere davet eder.
Astrolojiye dair bir diğer önemli yanılgı ise gök cisimlerinin bizi yönettiği üzerinedir. Korkulan Merkür geri hareketlerinde tüm teknolojik aletlerin bozulacak olması bir kutsal kitap kelamı değildir. Ya da Satürn halkalı bir it (!) olarak sürekli kafamıza vuramaya güdümlenmiş bir kötü karakter Yeşilçam oyuncusu değildir. Satürn Satürn olalı böyle zulüm görmedi desem yeridir! Astrolojinin bilimsel ve felsefi temelleri olmadan yorumlandığında hadise tam olarak böyledir esasında: Gezegenler bizi yönetiyor! Oysa buradaki gerçeklik gökyüzü ile yeryüzünün eşzamanlılık kalitesiyle ilgilidir.
Örneğin Vedik astrolojide karaka dediğimiz bir kavram kullanırız. Karaka, belirli bir şeyin ya da olayın meydana gelmesine denen olan ‘gösterge’ anlamındadır. Guru’nun (Jüpiter) göstergelerinden birisi de çocuklardır (başka birçok göstergesi daha vardır, ben örnek olması için bu yazıda bu kavramı seçtim). Guru gökyüzünde sert bir açı alıyorsa eğer, yeryüzünde de çocukları etkileyen bir sert durum söz konusu olabilir.
Kanaatimce, bu olguyu en iyi Carl Gustav Jung’un ‘eşzamanlılık’ veya kuantum fiziğindeki ‘kuantum dolanıklığı’ kavramları açıklar. İkisinin de ortak görüşüne göre; iki benzer parça birbiri ile aynı anda ya da aynı ana yakın sayılabilecek bir eşzamanlılıkta birbirlerini etkilerle ve birbirleriyle uyumlu hale gelirler. Gökyüzündeki Guru’nun aldığı sert açı nedeniyle gösterge bilgisi sunduğu temalardan birisi olan çocukların yer yüzünde aynı etkiye girmesinin astrolojik olarak açıklaması eşzamanlılık ya da kuantum dolanıklığı bilgisine bu nedenle dayanır.
Burada akıllara şu soru gelebilir? (şahsen vakti zamanında benim gelmişti): Yeryüzünde birbirine eşzamanlı seyreden bir sürü olgu (fenomen) varsa neden illa gidip gökyüzünü esas alıyoruz ki? Amaç birbiri ile uyumlu şeyler bulmak ve bu uyumlu şeyler arasındaki eşzamanlılık üzerinden genele dair bir çıkarım yapmak değil mi? Örneğin Türkiye’deki tavukların civcivlere yaklaşımlarına göre çocukların Türkiye’de yaşadıkları aile dinamiklerine dair bir eşzamanlılık yakalayabiliriz. (Şaka yapmıyorum; belki de vardır böyle bir çalışma?) Ancak, kuramsal olarak mümkün olmakla birlikte uygulamada çeşitli sıkıntılar çıkabilir bu konuda. Nasıl mı?
Öncelikle eşzamanlılık için elimizde sağlam bir veri havuzu olması gerekir. Gezegenler varoluştan bu yana insanlığa dair ortak bir işaretler, simgeler bütünü sunar. Binlerce yıldır bu konuda yapılmış gözlemler, söz konusu gözlemler üzerinden tutulan kayıtların çözümlemeleri ve gelecekteki açı tertipleri (kombinasyonları) ile olasılıkları hesaplayabiliyoruz. Kısacası gökyüzü bizlere külliyatlı bir veri havuzu sunuyor; tavuklar içinse biraz daha çalışılmaya ihtiyaç olabilir.
Tam da bu noktada astrologların gök cisimlerini simgesel olarak kullanıyor olmalarının ardında son derece çözümsel ve akılcı sebepler olduğunun, ilahi olarak seçilmiş (!) olmalarına dair bir ima dahi bulunmadığının altını çizebilmişimdir umarım. Zira astrologların bu sistem içindeki esas görevleri, evrensel hakikatler eşliğine içinde yaşanılan düzeni ve bunların yansımalarını tahlil ederek olasılıklara dair yansıtmalar yapmak ve danışmanlık alan kişilerin kendiliklerini keşifte yol arkadaşlığı sunmaktır.
Son tahlilde Türkiye’de yaygın astroloji sistemlerine de değinmek isterim:
Türkiye’de ana akım astroloji Batı Astrolojisi olarak algılanıyor. Batı Astrolojisi, Tropikal Zodyak denilen mevsimsel sistemi esas alır. Temelleri Yunan felsefesine dayandırılsa da bugün kendi içindeki alt dallar nedeniyle hayli farklı yorumlama teknikleri kullanılır hale gelmiştir. Bu nedenle tek bir Batı astrolojisinden bahsetmek doğru ve yeterli gelmeyebilir. Klasik, neo-klasik ve modern olmak üzere üç ana sınıflandırma benim dikkatimi çekiyor Batı astrologları arasında. Bunlar dışında karma, ezoterik ve okült başlıklarında çalışma alanları da ortaya çıkıyor. Kullandıkları kaynaklar hayli karışık ve sistemsel olarak ortak bir veri havuzu kullanılmıyor. Daha çok astroloğun bireysel deneyimlerine dayanıyor.
Klasik astrolojide yeni keşfedilen ve kuşak (jenerasyon) gezegenleri olarak anılan Uranüs, Neptün ve Pluto dikkate alınmaz. Klasik astroloji daha çok tahminleri iyi yapabilmeye odaklanır. Modern astroloji ise tam tersi tahmini değil insan psikolojisini merkeze alarak değerlendirme yapmayı önceler ve modern tüm teknikleri kullanır. Neo-Klasik astroloji ise klasik astrolojideki teknikleri kullanır ancak modern teknikleri de bilirler. Uranüs, Neptün ve Pluto’yu reddetmemekle birlikte herhangi bir burç yöneticiliği atfetmezler. Felsefe bağlamında da içlerinde Yunan mitolojisini takip edenler olduğu kadar, Yunan simgeselliğini kadim Sümer mitolojisinin bozulmuş hali olarak görenler de bulunmaktadır. Türkiye’deki Batı astrologlarının çoğunun neo-klasik ve modern ekollerde kümelendiklerini söyleyebilirim; saf klasik astrolojiye geçiş yapan birkaç isim de bulunuyor.
Vedik astroloji ise, benim de içinde bulunduğum sistemde yıldızsal (Sideral) Zodyak kullanır. Batı astrolojisinden farklı olarak takımyıldızları esas alarak yapılan bu sistemde gerçek gökyüzü değerlerine göre astronomi eksenli okuma yapılır. Ayrıca Vedaların 4000 yıllık felsefi öğretisine sırtını yaslayan Vedik astrolojide Chandra (Ay) merkezli bakış açısı çok önemlidir. Zira Chandra, Vedik öğretide zihin, akıl ve bilinç göstergelerini içerir. Bilincin uyanışı, farkındalıkla keşfetmek vedik astrolojisinin özünü oluşturur. Bu bağlamda, diğer sistemlerinde olmayan birçok farklı harita tekniği (bölüşümlü haritalar), gezegen süreçlerinin (daşalar) hayatımıza etkisi, gezegenlerin yıldız haritasına belirli kurallar içerisinde oturması (yogalar) gibi birçok derinlikli konu başlığıyla değerlendirme yapılır.
Astroloji üzerine genel bir çerçeve çizdiğim bu yazımın sonunda yürekten dilerim ki, kalbinize, ruhunuza ve aklınıza dokunan, samimiyetle temas edebilen astrolojik danışmanlığa yaşamınızın bir döneminde siz de erişebilirsiniz. Aliya İzzetbegoviç gibi bende inanıyorum ki “bir kişinin yeryüzünün öğretmeni olabilmesi için gökyüzünün öğrencisi olmaya” niyet ederek yola çıkması ve bu doğrultuda ışığını keşfedeceği rehberine kavuşabilmesi yaşamın en sürprizli armağanlarından birisi olabilir.
Sevgilerimle,
Lord Varuna (Kasım 2024)